Danimarka - Kopenhag


Oslo’dan bindiğimiz bu gemi ile yaklaşık 19 saatlik bir yolculuk bizi bekliyordu. Gemiye binerken 3 sakal ve bıyıklı olan bize ayrı bir arama yaptılar. Erzak çantalarımızı geminin bagajına almaları gerektiğini söylediler. Erzaklarımızı verdikten sonra geminin en altında yer alan odamızı aramaya başladık. Neyse ki asansör vardı da kolay oldu.




Odayı gördüğümüzde şaşırdık çünkü ikişer yataklardan oluşan 2 tane ranza vardı bu küçük odamızda. 3 gündür duş almamış ve yorulmuştuk. Duşumuzu alıp iyice uyuduk. 10 saat kadar uyuduktan sonra uyanıp gemiyi gezmeye karar verdim.


Oslo’dan ayrılırken yeni bir macera aramanın ve yolda olmanın heyecanını yaşıyordum. Bu his tarifsiz. Yeni yeni akşam olurken ufak adacıkların arasından süzülen bu büyük gemin en arkasından geride kalan Oslo’ya bakmak bana keyif veriyor. 



Koca geminin içinde kısa bir keşif turuna çıktım. Titanik gemisini anımsatan uzun koridorlar ve binlerce odanın olduğu koridorlar sonucu asansörle üst katlara doğru çıkmaya başladım. Süper marketler, mağazalar ve birçok kültürden restoranın olduğu kısma geldim. 


Konserler, etkinlikler yarışmalar ve çeşitli eğlence gösterileri yapılıyor gemide. Tabii her şey ücretsiz değil J Saatler ilerledikçe gemide denk geldiğim insanlar azalmaya başladı. Fakat Güverteye çıktığımda yüzüme vuran soğuk dışında her şey güzeldi. Artık uyuma vakti.


Geminin en altındaki 2053 numaralı odamızdan çıkıp güverteye çıktım. Geminin en arkasında denizde bıraktığımız izleri takip etmek güzel bir sabaha uyandığımı hissettirdi. Daha önce tanık olmadığım bir manzaraydı açıkçası. 



Danimarka’nın başkenti Kopenhag’a ayak basar basmaz gördüğüm manzara bu idi. Oslo’dan sonra gerçek bir Avrupa şehrine gelme hissiyatı içerisindeyim.  Düzenli ve temiz sokaklar böyle algılamama birinci sebep.  Bisiklet yollarının genişliği, yaya geçitleri ve mimari yapılar ise neden böyle düşündüğümün reel sebepleri diyebiliriz.


Şehir merkezine gitmek için trene binmemiz gerektiğini düşündüğüm sırada bir otobüs şoförünün sigara içtiğini gördüm ve nedense Türk olduğu hissine kapıldım. Ona doğru yaklaştıkça çantasındaki “Milli Görüş” yazısını fark ettim. Gidip selam verip muhabbet etmeye başladım. 5 Dakika sonra hareket edeceğiz merkeze gidecekseniz bırakabilirim dedi. Tam olarak isteğimiz de buydu. J Hikâyemizi anlatmaya başlayınca kalacak yeriniz var mı diye sordu. Tabii ki hayır hatta bir planımız da yok dedik. Bir camiye yönlendirdi bizi ve merkezde indirdi.  Şimdi bu kadar yükümüzün ağırlığıyla şehri gezmek mantıksız olacağından önce camiyi bulmalıydık. 


Camiyi o sokak bu sokak derken şansımızın da yardımıyla kolayca bulduk. Caminin altındaki bu lokaldeki kalabalığı görünce şaşırdım. 3-4 çanta ve poşetlerle karmaşık bir halde içeri girdik. Tek tek kendimizi tanıttık ve önümüze çaylarımız geldi. Oslo’daki 3 günlük yüksek gerilim ve stresli anlardan sonra bu çay ilaç gibiydi. Hem biz tanıtıyorduk kendimiz hem onlar. Yanımızda 1 kilo fındık vardı ve onları ikram ettik. Tabii onlarda gurbeti iliklerine kadar hisseden ve memleket özlemiyle yanıp tutuşan insanlar oldukları için çok hoşlarına gitti. Bisküviler çaylar derken yemek ısmarladılar ve yemeklerimizi yedik. 


Hadi namaz vakti dediler ve camiye çıktık. Önce ikindi namazı sonra şükür namazı J 2 Gün önce kilisede bizi donmak üzereyken kiliseye alan kadına ne kadar şükrettiysek, bugün de bizi camide ağırlayan bu güzel insanlara aynı şükranlarımızı sunup duamızı ettik.


Biraz haritaları inceledik ve neler yapacağımız hakkında fikir sahibi olmaya başladık. Karnımızı doyurup çayı içelim de önce :)


Ardından kalacak yer meselesini açmadan araba kiralamaya karar verdik. Sağ olsun Halis abi bizi hava alanına götürdü ve araba kiralamamızda yardımcı oldu.


Havaalanında araba kiralarken Enterprise firmasında günlüğü 80TL olan bir araç kiraladık. Aynen tarif edişim şu şekildeydi; ucuz, bagajı geniş bir araba istiyoruz!. Audi anahtarı getirdi ve ben şaşkınlığımı gizleyemedim. Hangi araba dedim. A3 Sportif ve 2017 model bir araç. Bilenler şimdi düşünüyordur o fiyata nasıl olur da A3 kiralanır diye.  


Bu araba bir harika dostum! En önemlisi konaklama ve ulaşım gibi temel sorunlarımızı bu havalı araba ile aşacaktık. Şimdi biraz şehri gezme vakti! 


Bir liman kenti olan Kopenhag, sarayları, müzeleri ve harika yapılardan oluşan düzenli sokakları ile Dünya'nın en yaşanabilir şehirleri arasında yer alıyor. The Strøget adlı bu caddesi ise Kopenhag deyince akla gelen ilk yerlerden. Binlerce alışveriş mağazası ve sabahın ilk ışıklarına kadar bitmeyen enerjisi ile sizi içine çekiyor.





Şehirdeki temel problem, gözlemlerime dayanarak belirtmeliyim ki park sorunu. Arabaya park yeri bulana kadar şehri zaten gezmiş bulunduk. Şehirde merkez diye nitelendirilebilecek ne kadar yer varsa ışıl ışıl görüntüsüyle kendini belli ediyor. 


Nyhavn. Danimarka deyince benim aklıma gelen yer olurdu. Şimdi bu anın tadını çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum. Kısaca Nyhavn’dan bahsedecek olursak, bu bölge kanal boyu yelkenlerin olduğu ve renkli mimari yapıların bir arada oluşunun getirdiği fotoğraflık alan diyebiliriz. Burada Nyhavn dışında merak ettiğim bir diğer yer ise Tivoli. Eski eğlence mekanlarının olduğu, botanik bahçelerin yer aldığı özel bir alan. Maalesef bizim gittiğimiz tarihler arasında kapalıydı. Fakat gidecek olursanız mutlaka listenize ekleyin!



Güzel bir anı daha :)


Arabayı caminin arkasına park ettik ve arka koltukları yatırıp uyuduk. Tabii söylemesi kadar kolay olmasa da o yorgunlukla nerede yattığınızın da pek bir önemi kalmıyor. Türkiye’den getirdiğimiz hazır çorbalarımız ekmeğimiz ve kahvaltılıklarımızdan alıp caminin lokaline geldik. Çayımızı içerken bir yandan da kahvaltımızı yaptık. Şimdi gezme vakti. 




Valby Park denilen yere geldik. Burayı bir gün önce otobüsle geçerken görmüştük ve mutlaka gelmeliyiz dedik. Her yer fotoğraflanmaya değer parkta yürümek ve temiz nefes aldığını hissetmek yapacağınız en güzel şey.


Şüphesiz bahar ve yaz aylarında çok daha keyifli oluyordur ama her haliyle güzel olduğuna da inananlardanım. Boş havuzlar, heykeller, yürüyüş yolları ve sonu denize çıkan bir yol. Yürüyüş yapan insanlardan başka pekte kimse yoktu. Bu uzun ince yolda yürürken bir de şarkı önerebilirim. 

Sezen Aksu – Düş Bahçeleri


Yaklaşık 60 yıl öncesinde trafik sorununun oluşmaya başlamasıyla bu konuda hassaslaşan devlet, şehirleşmede yenilikler getirerek yayalara açık sokakları ve caddeleri arttırıyor. Ardından Trafikteki araç sayısını da azaltmayı planlayarak insanları bisiklet kullanmaya teşvik ediyorlar. Sonuç ortada J




Şehirde gezinirken Türk olduğumuzu anlayan bir başka Türk yanımıza geldi. Adı arda. Hala da görüşürüz. Kopenhag’da aynı günün gecesi “Christania” denilen yere götürdü bizi. Hayatımda gördüğüm en değişik yerlerden biriydi. Neden mi değişik? 








Şehrin ortasında kurulan bir ütopya. Danimarka kurallarından kendini bağımsız tutmuş kendi kuralları ile yaşayan insanların bir arada yaşadığı yer. Gölün kenarında kurulu bu bölgenin Girişinde başkanlık kürsüsü var ve herkes çıkıp kendi özgürlük konuşmasını yapabiliyor. Bölgede geçerli 3 kural var. 
  • Fotoğraf çekmemelisin.
  •       Hızlı koşmamalısın.  ( Polis sanılırsan kötü olabilir. )
  •   Eğlenmene bak. 

Sıkıcı plaza hayatından sonra burada eğlenip geri işe dönüyorlar. Komün bir hayat yaşanıyor içeride.  Uğramak ve topluluğun yaşam felsefesini görmek eğlenceli ve hoş geliyor :)


Aynı gece tekrar arabanın bagajında uyuduk ve sabah İsveç’te yaşayan bir Türk ile irtibata geçtik. Gelip bizi alacağını ve İsveç’te Trelleborg şehrinde ağırlayacağını söyledi. Onu beklerken bizde arabaya park yeri arıyorduk. Bir park yeri bulduk ve tren garına doğru Mesut abi ile buluşmaya gittik.


 Buluştuktan sonra bizim arabayla İsveç’e doğru yola çıkacaktık fakat ceza yemişiz. Buradaki bir diğer sistemden de bahsedeyim. Arabaların önünde saat bulunuyor ve park ettiğiniz yerdeki ücretsiz süreye göre ayarlıyorsunuz. Yani saat 16.15’te park ettiyseniz ve orada ilk 30 dakika serbest ise, sizde saatinizi ayarlıyorsunuz ve sürenizi geçirmemeniz gerekiyor. E bizde bunu ceza yiyerek öğrendik. J Yaklaşık 200TL.



Şehirle ilgili gezdiklerimizi gördüklerimiz ve öğrendiklerimizi toparlayacak olursak, Kopenhag gerçekten en yaşanabilir şehirlerden olması tesadüf değil. Anlayışlı insanlar, sürekli koşan yürüyüş yapan ve bisiklet süren insanlar görmemeniz mümkün değil. Valby Park kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında. Oldukça büyük bir hayvanat bahçesi var fakat fiyatları yüksek diye biz girmeyi tercih etmedik. İnsanlarla tanışmak, onları dinlemek keyif veriyor. Maalesef hiç müze gezme fırsatımız olmadı. Tivoli yine görülmesi gereken yerler arasında. Ne yenilir ne içilir konusunda pek bilgi veremeyeceğim.J Bu şehri gerçekten özleyeceğim ama yolcu yolunda gerek diyerek Kopenhag ile İsveç’in Malmö kentini birbirine bağlayan 8Km’lik Öresund Köprüsüne doğru yola çıktık. Yeni hikayelerle İsveç’te görüşmek üzere J


web sitesi
http://runalpro.com/


Sosyal medya hesapları
https://www.instagram.com/r.u_pro/
https://www.facebook.com/mrifkiunal
https://www.facebook.com/Gezztozz/




mrifkiunal@hotmail.com






Yorumlar