İskandinavya'da 15 Gün - NORVEÇ


İskandinavya. Avrupa'nın en kuzeyi. Dünya'nın en çok doğal güzelliklerine sahip ülkelerinden biri olan Norveç.
 Bu yolculukta tek bir amaç var, o da Kuzey Işıklarını görmek. 


İşten ayrılıp iki arkadaşımın Norveç planına dahil oldum ve 450 TL gidiş geliş uçak bileti aldım. Norveç'te geçireceğim 15 gün için elbette bir valiz erzak aldık. Pahalı şartlar bizi buna biraz mecbur bıraktı açıkçası. Sabah 10:30'da Sabiha Gökçen Hava alanına geldik.


İlk defa yeşil pasaportun dezavantajını yaşadık. Yurt dışı çıkış belge kontrolleri oldukça kalabalık sıralara sebep oluyordu. 



Dış yüzeyi minik ellerin yaptığı çizimlerle kaplı olan Pegasus uçağı ile bulut tarlalarının üstünde süzülmeye başladık.  Yoğun bulutların arasından geçtikten sonra güneşi görmek en sevdiğim heyecan ve hazların başında geliyor.  Bembeyaz bulutlarla mavi bir derinlik arasında ufaldıkça ufalıyor dünya. Yaklaşık olarak 4 saat sürecek yolculuğumuz.


Norveç - Oslo seyahatimiz pek iyi başlamadı. Öncelikle Oslo hava alanında kontrol noktasında bizi geçirmediler. Kalacak yer ya da rezervasyonlarınız var mı dediklerinde yok dedik. Kuzey ışıklarına gitmek istediğimizi ve tek planımızın bu olduğunu söylememiz yeterli olmadı. Neyse ki Türkiye'den arkadaşımın babası sayesinde bir bağlantı bulduk ve bizi karşılayacak Türklere ulaştık. Onların polisle konuşması üzerine geçmemize müsaade ettiler. Geçtikten sonra ilk işimiz araba kiralayıp doğrudan en kuzey noktalarından biri olan Tromso'ye doğru yola çıkmak.  Fakat araç kiralama için firmaların kredi kartı limiti en az 6.000TL. Maalesef kiralayamadık ve tekrar irtibat kurduğumuz şahsı aradık. Kendisinin bizi alamayacağını fakat bir çalışanını(Türk) göndereceğini söyledi. İçimiz rahatlamıştı. Kendisi bizi almaya geldi ve araç kiralayabileceğini söyledi. Süper bir haberdi bu ve biz 10 gün kiralamak için 1300 TL  civarı para verdik. Artık Arabamız vardı ve yola çıkabilirdik.



Oslo merkez'de gördüğümüz İstanbul Lokantasına girdik ve biraz muhabbet ettikten sonra yol rotamızla alakalı bilgi almaya başladık. Fakat gece yola çıkmak pek mantıklı değilmiş buzlanmadan dolayı. Oturun yemek ısmarlayayım dedi ve bizde oturduk :) Fiyatlara bir göz gezdirelim dedik. O da ne! Bir Lahmacun yaklaşık 40 TL. Toplam 6 lahmacun yedik ama aklımızda; ya ısmarlamazsa? diye kuruyoruz :) 


Sağ olsun öyle bir şey olmadı. Biz tam kalacakken arabayı kiraladığımız kişi aradı ve arabayı almak zorunda olduğunu söyledi. Hemen evinin önüne gittik ve durumu anlattı. Eşinden gizli arabayı kiralamış bize, çünkü borcu varmış bu parayla kapatırım diye düşünmüş. Eşi, çocukları alıp annesine gitmiş falan. İlk günden aile yıktık sanırım :) Şansızlığımız devam ediyordu. 


Siz ne yapacaksınız dedi. Biz de ne yapacağımızı bilmiyoruz dedik ve halimize acıdı. Çünkü dışarıdaki soğuktan bizim de canımız acıyordu :) Sizi böyle dışarıda bırakamam dedi ve bizi bir Türk Kahvesine götürdü. Fakat kimse ilgilenmedi bizimle. En son Oslo caddelerinde dolaştıktan sonra ben sizi tren garına bırakayım sıcak olur orası dedi ve sabah sizi alırım güzel bir kahvaltı yaparız dedi.



Saat 11'e geliyor. Tren garı hiçte sıcak değil. Üşümeye başladık ve en iyisi hava alanı gidelim en azından sıcaktır dedik. Son trene bileti aldık ve bu biletlere tam olarak 170 TL ödedik. Fakat yanlış perona inmemiz sonucu treni kaçırdık. Ne yapalım bu gece burada geçirelim dedik. 



Yok canım soğuk değil sadece -3. Saat gece bire gelirken tren garında temizlik yapılacağı ve herkesin dışarı çıkması gerektiğini söyledi görevliler. Saat sabah 06:30'a kadar.


Gece Oslo'daki soğuk havayı size nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum. Aslında bir tarifi var ama hafif kalabilir. Hayvanlar Mezarlığı filminde Yaşlı adamın ayak bileği neşterle kesiliyordu. İzlerken böyle içinizde bir kımıltı :) İzleyenler ne demek isteğimi çok iyi anlamıştır. Hah öyle soğuk işte! Hemen Couchsurfing ve Airbnb ile ev aramaya başladık ama bir cevap alamadık. Ellerimiz donuyor yaşam hücrelerimiz ölmeye başlıyordu. Bir otel bulduk ve içeri girdik. Geceliği 100 dolarcık. Yanıma aldığım para 500 dolar. Yani 5 gece bu otelde kalsam 10 gece ne yaparım bilmiyorum. Neyse en azında 3 dakika ısındık deyip çıktık. Biraz ilerledikten sonra Oslo Katedraline denk geldik. Normalde çıktığım yolculuklarda bir rota ve plan yaparım. Gezilecek yerlerim kalacak yerlerim az çok bellidir fakat bu kadar plansız çıktığım bu yolculuk beni ilk günden yıpratmaya başlamıştı. Katedrale girdik ve halimizi anlattık. Sağ olsunlar acıdılar ve saat 06'ya kadar içeride uyumamıza izin verdiler. İçimden Allah razı olsun dedim :)
İnsanlığın her şeyden daha mühim olduğunu anladık bir kez daha. Bir Müslüman olarak orada kalmama izin verdi ve bu her şeyden önemliydi. Çünkü üşüyen, aciz durumda olan birine bu hassasiyeti gösterdiler. 



Sabah yedi gibi tekrar tren garına geldik. Burada öğrendiğim ilk şey, ayakta uyumak, oturduğun yerde uyumak nasıl olur. Bir elimde tripod sırtımda çanta elimde valiz ne kadar daha gezebilir yürüyebilirim bilemiyorum ama Oslo sokaklarını da gezmek istiyordum. Şimdi biraz bu şehri anlatayım o zaman.


Norveç'in en büyük şehri ve başkenti olan bu kent aynı zamanda İskandinavların da en büyük dördüncü şehri. Neler meşhur diye sorarsanız eğer, Tren garının hemen arkasında yer alan Opera House. Mimari tasarım ödüllü bir yapıt. Refah seviyesi yüksek ve oldukça pahalı olması bile meşhur olmuş. Örnek; bir suyun 16 TL oluşunu gördüm. Babamın Kış sporlarına olan ilgisi sayesinde ben de biraz bilirim. Eğer ilginiz varsa şehir merkezine yakın bir Kış sporları tesisleri bulunmakta. Pek bir şeyini de anlatasım gelmiyor bu şehrin. Kışın gitmeyin yeter :D


Tren garının civarında yaptığımız keşif gezileri oldukça yormaya başlamıştı bizi. Bu şehri gerçekten sevmemeye başladım. Çantaların ağırlığı bizi yormuştu.


Merkez cadde diyebileceğim bu yol üzeri aslında tanıdık gelmişti. İstanbul lokantasına denk geldiğimiz bu caddeye gelmiştik. Fakat şanssızlıklar peşimizi bırakmıyordu ve valizimin tutma sapı koptu. Yaklaşık 13 kiloyu kucağımda taşıyorum. Ben buna katlanamam dedim ve valizdekilerin bir kısmını çöpe, bir kısmını diğerlerinin çantalara attıktan sonra valizi de çöpe attım.


Oslo'da tek sevdiğim manzara buydu. Gerçekten hüzünlü bir fotoğraf bu. Çok yıprattı bu şehir beni ama olsun buz tutan deniz, Opera Binası ve ben.


Bu çağdaş mimari yapının yapımına 2003 yılında başlanmış ve 2008 yılında açılışı gerçekleştirilmiş. Önemli etkinlikler, saygın, meşhur isimleri ağırlamakta ve turistlerin göz bebeği olmayı başarmıştır.


Mimari yapısı oldukça keyifli. Niye diye soracaksanız fotoğraftan da anlaşılacağı gibi en üstüne bile kolaylıkla yürüyerek çıkabiliyorsunuz.


Evet içeride bu kadar yani bir etkinlik yoksa sadece mimarisini incelemekle keyif alabileceğiniz bir yapı olduğu kesin. Fakat beni olumsuzluklar, şanssızlıklar bırakmıyordu. Tripodun kontrol düğmesi kırıldı ve onu da çöpe atmak zorunda kaldım. Bu şehir benim olan şeyleri yavaş yavaş almaya başlamıştı  :)


Opera House'den çıktıktan sonra doğru Hava alanına gittik. Ne yapmalıyız diye düşündük ve bir ara arkadaşlar artık Türkiye'ye dönelim deyip bilet bakmaya başladılar. Bu fikre sonuna kadar karşıydım. Bir çözüm veya bir yol şansı, mucizesi olmalıydı.


Gece sıcak koltuklarımıza yayıldık. E yalnız değildik yani bizim gibi olanlarla yan yana dizildik. Ben en keyif aldığım yolculuk resimlerimi çizmeye başladım. Bugün birazcık daha rahat uyumuştuk. Sanırım Tromso'ye gitme fikri aklımızdan tamamen çıkmıştı. Yani ulaşım araçlarının pahalılığı bizi zora sokmuştu. Fakat arkadaşlarım Danimarka'nın başkenti Kopenhag'a bir gemi olduğunu ve fiyatının uygun olduğunu söyleyince yarın sabah olur olmaz limana gitmeye karar vermiştik. Bu şehirden gidelim de ne olursa olsun dedik, duamızı ettik ve uyuduk :)


Bu fotoğrafı da valizimle çekindiğim son fotoğraf olarak buraya koyuyorum :) Artık yolculuk heyecanımız yerine gelmişti. Bu şehirdeki 3. günümüz ve en heyecanlı kısım Oslo'dan çıkış yoluydu :)


İşte kurtuluş gemimiz orada duruyordu. DFDS SEAWAYS ile Kopenhag'a gidecektik. Limana gidip hemen biletlerimizi aldık ve 2 saat sonra gidiyorduk fakat karşı tepede bir yapı dikkatimi çekti. Bizimkiler limanda beklerken hemen oraya makinemi alıp gittim. İyi ki dediğim yerlerden biriydi.


Özel bir alan olan bu bölgeyi çok sevdim. Eski taş yapıtları çok severim. Hissettirdiği çok derin. Kılıç ve Kalkan ile dövüşen bir takım insanlar gördüm.



Hemen yanlarına gittim ve ne olduğu hakkında bilgi almak istedim. Ara verip anlatmaya başladılar. Bu bir spor ve adı da Blunt Weapon Fighting.
 Türkiye - Norveç mücadelesinde kazanan dostluk oldu. Oldukça keyifliydi fakat yorucuydu.



Ardından yanlarından ayrılıp diğer grubu izlemeye başladım. Stratejik bir oyun ve elindeki silahlara göre bir görevin oluyor.


 Hemen yan taraftaki müzeye girdim. Ücretsiz müzelere bayılırım. Hele bir de Norveç'te ücretsiz bir şey bulduysanız kaçırmayın :) 


NATO üyesi olan Norveç'in özellikle İkinci Dünya Savaşındaki rolü ve stratejik konumu üzerine bir yerdi.


Gezerken en çokta içerinin sıcak olması beni memnun etmişti. :) Hazırlanan slaytlarla ve video çalışmalarıyla Norveç'in NATO'daki görevleriyle alakalı bölümler de bulunmakta.


3 ya da 4 yaşındayken babam bir tane çizgisiz defter ve dünya haritası almıştı. Pek uslu bir çocuk sayılmazdım ama haritaya dalıp gidermişim. Hatırlıyorum da biraz aslında, o haritalarda en çok ülke bayrakları ilgimi çekerdi. Bayrakları çizgisiz defterime çizer taşırmadan boyardım. Bu harita bana birçok şey öğretti ve kattı biliyorum belki de yeni anlıyorum. İlki, bende uyandırdığı merak, ikincisi resim çizmeyi sevmek ve üçüncüsü ise tüm bayrakları sevip saygı duymak. Fakat bu bayraklardan bir tanesi var ki benim için en güzel ve özel olanı. Kim hangi ülkenin vatandaşıysa da bu böyle olmalı bence. Bu yüzdendir ki bir yerde  bayrağımızı görünce olan heyecanım :)


Bu müzede biraz dinlenmek için oturduğumda duvarlara asılmış resimler gördüm. Ben de kahvemi yudumlayıp Türkiye'den mesaj bıraktım. Ayrıca Interrail Türkiye ailesine de selam göndermiş oldum :)


Artık gitme vakti. Kopenhag'ta ne yapacağımızı bilmiyoruz fakat yeni yolların getireceği heyecana ve şanslara inanıyoruz. Ayrıca hayatımda hiç bu kadar büyük bir gemi seyahati gerçekleştirmedim. Ha bir de bu kadar uzun sürecek olan bir yolculukta yapmadım. Yaklaşık 20 saat. Bu gemide olmak güzel olacak. Önce duş alacağız sonra üşümeyeceğiz ve garda değil, kilisede değil de yataklarda yatacağız. 

Sosyal medya
instagram: https://www.instagram.com/r.u_pro/?hl=tr
Facebook: https://www.facebook.com/mrifkiunal
youtube: https://www.youtube.com/channel/UC402z3GXHBUOB_7mdZTZxhQ
500px: https://500px.com/mrifkiunal

Yakında Norveç Videoları da yüklenecektir.


KOPENHAG'TA GÖRÜŞMEK ÜZERE...





Yorumlar

  1. Web sitenizi tanıtıp ödül kazanabileceğiniz web etkinliğine davetlisiniz. Web sayfanızla şimdi siz de kazanmaya aday olun. Blogunuzu tanıtın, promosyonlar ve ödüller kazanın. Sponsorlarımızın desteği ile web siteler arası etkinlik yarışmamızı 2020 yılı sonuna kadar düzenliyoruz; harika bloglar dünyasına katılarak yeni yıla ödülle girip markalaşın istiyoruz.

    Web: http://www.blogumharika.com
    Mail: iletisim@blogumharika.com

    YanıtlaSil

Yorum Gönder